URAS

KORKULARIN İSYANI

Eylül ayı gelmişti. Alhsom, artık boş olan, odasında oturmuş pencereden çiseleyen yağmuru izliyordu. Henüz Güneş doğmamış, annesi uyanmamıştı ama o gitmek için hazırdı. Zaten fazla arkadaşı olmadığı için sadece Andy ile vedalaşmıştı. Diğerleri ise mesaj atmakla yetinmişti. Yeni bir hayata başlayacaktı. Acaba artık her şey eskisinden farklı mı olacaktı? Yeni arkadaşları olacak mıydı yoksa tek dostunu da geride mi bırakıyordu? Ya da belki de buraya ait değildi, bu şehir ona istediğini verememişti. Evet; güzel bir hayat yaşayabilirdi, sadece yanlış zamanda yanlış yerde bulunmuştu o kadar. Taşınmak, annesinin şu ana kadar aldığı en iyi karardı. Sonsuza kadar Andy ile birlikte kalamazdı ya. Eninde sonunda sevdiklerinden ayrılmak zorunda kalırsın. Bunu zamanında acı bir şekilde öğrenmişti. Kahvaltıdan sonra havaalanına gittiler. Kahvaltıda, yolda, uçaklarının kalkmasını beklerken annesi sürekli okulundan ve New Tyroda yapabileceklerinden bahsetmişti. Alhsom, taşınmayı sorun etmediğini söylese de annesi buna pek inanmamış gibiydi. Suçluluk duygusundan bir türlü kurtulamıyordu. Rahat bir uçak yolculuğunun sonunda New Tyroya geldiler. Buradaki havaalanı, Concord Citydekinden çok da farklı değildi. Havaalanında onları Kerem karşıladı.

”Naber yakışıklı. Heyecanlı mısın bakalım? Bizim buralar sizin oraya çok benzemez tabii ama eminim yine de eğlenecek bir şeyler bulabilirsin. ”

Kerem sürekli Alhsoma laf atıyor, Alhsom ise yol boyunca, tek kelimelik cevaplarla geçiştirmeye çalışıyordu. Sonunda arabadan indiklerinde Keremden kurtulmuştu. Etrafı inceledi: Civarda onlarınki gibi müstakil evler ve bir şarj istasyonu haricinde pek yerleşke yoktu. Şimdiden bunaldığını hissediyordu. Taşınma işleri yaklaşık 1 hafta sürdü. O kadar sıkıcıydı ki Alhsom hayatında ilk defa okula gitmek istemeye başlamıştı. Okullar açılana kadar markete gitme amacı dışında hiç dışarı çıkmadı ve zamanının büyük çoğunluğunu bilgisayar başında ve kitap okuyarak geçirdi. Sonunda okulların açılacağı gün geldiğinde ise yerini bile zar zor bulabildiği için okula geç kaldı. Hemen öğrenci kartını basıp merdivenleri çıktı. O güne kadar inatla burayı ziyaret etmemişti. Haklıydı da. Diğer tüm okullar gibiydi burası da işte. Ne anlamı vardı ki? Sınıfa girdiğinde onu kel ve suratsız bir adam karşıladı, bu matematik öğretmeni olmalıydı. Adam elindeki listeye bakıp konuşmaya başladı:

”Alhsom Scheuer, değil mi? ”

”E-evet. ” Nefes nefese kalmış ve çok utanmıştı. Herkesin ona baktığını hissetti.

”Arkadaşlar, Alhsom buraya Concord Cityden geldi. Kendisi bu seneki transfer öğrencimiz. ” Alhsoma dönüp devam etti. ”Boş bir yere geçebilirsin. Bu arada senenin ilk dersleri boş geçer, dilediğince konuşabilirsin yani. ”

Alhsom hızlıca çevresine bakındı: orta sıralardan birinde oturan, yuvarlak gözlüklü ve kirpi gibi dikelmiş, kahverengi saçları olan bir çocuğun yanı boştu. Hemen gidip yanına yerleşti. Çocuk bu durumdan hoşnut olmuş gibiydi ki hemen muhabbete girdi:

”Merhaba, benim adım Gille. ”

”Memnun oldum. ” dedi Alhsom, artık sakinleşmişti.

”Concord Cityyi görmeyi hep istemiştim. Belki bir gün beni gezdirirsin, ben de sana burayı gezdiririm. Gerçi burada pek gezecek yer yok ama olsun… Ee, neler yapıyordun Concord Cityde? ”

Ders boyu aynı sıkıcı konulardan sohbet ettiler. Teneffüste bir kız yanlarına geldi. Teni bembeyazdı ve omzuna kadar gelen kızıl saçlara sahipti. Elini uzatıp konuşmaya başladı:

”Okulumuza hoş geldin. ” dedi gülümseyerek. Alhsom, bir süre duraksadıktan sonra ona uzatılan eli sıktı. Kız devam etti: ”Ben Mizusawa Misa. Okçuluk kulübünün başkanıyım. Gille sana bahsetmiştir (aslında bahsetmemişti), bir kulübe üye olman gerekiyor ve seni kulübümüzde görmekten hoşnut olurum. ” Oldukça yumuşak ve sempatik bir sesle konuşuyordu. Ne kadar da hoş bir sesi var. diye düşünmeden edemedi Alhsom. ”Bir dönem ben de okçuluk yapmıştım ancak sonra bana göre olmadığını düşünüp bıraktım. ” dedi.

”Aptal mısın?! Dünya
ın en zevkli şeyidir ok atmak. Peki başka kulüplere bakalım… Basketbola ne dersin? ”

”Yeterince uzun değilim. ”

”Voleybol? ”

”Hiç oynamadım. ”

”Spora ilgin yoksa edebiyat kulübü ya da Gille gibi müzik kulübüne de katılabilirsin. ”

Alhsom, Gillee dönerek devam etti: ”Sen müzik kulübünde miydin? ”

Gille göğsünü şişirerek konuşmaya dahil oldu:

”Evet. Çok iyi piyano çalarım. ”

”Müziğe yeteneğim yok, edebiyat kulübü de eğlenceli olmaz. ” Misaya döndü. ”Yüzme olur mu? ” ”Maalesef okulumuzun yüzme havuzu yok. Dövüş sanatları kulübüne ne dersin? Üst sınıftan bir çocuk kulüp başkanı. Gerçi ona ulaşman biraz zor. Pek konuşkan birisi değildir ve boş zamanlarını hep antrenmanda geçirir. Buna rağmen oldukça ünlüdür. Onunla tanışmak isteyen onlarca kız olmasına rağmen kendisi hiçbiriyle ilgilenmiyor gibi. Ah, böylelerinden nefret ediyorum! Pardon, konuyu çok dağıttım. ”

”İlginç birisine benziyor ama aradığım bu da değil. ” ”Of, çocuk gibisin gerçekten! Ben daha fazla uğraşamayacağım, Gille sana yardım etsin. Kulübünü seçtiğinde yanıma gel, yarına kadar süren var. ” ”Dostum onu gerçekten kızdırdın. ” dedi Gille. ”Eski okulunda hangi kulüpteydin ki? ”

”Kendo. ”

”Kendo mu? En baştan söylesene. Dövüş sanatları kulübünden bir öğrenci bu yıl kendo kulübü açmak için imza toplayacağını söylemişti. ” ”Sormadınız ki. Peki, nerede bulacağım bu kişiyi? ”

”Öğle arası kantine git, orada olacak. Sarı saçlı, kısa boylu bir kız. İsmi Irina. ” Günün geri kalanı Gillein okulu tanıtmasıyla geçti. Öğle arası geldiğinde Alhsom, bahçeye inip kantinin çevresine bakınmaya başladı. En solda yalnız başına oturan bir kız gözüne çarptı, yanılmıyorsa noodle yiyordu. Fiziksel özellikleri de Gillein tanımına uyuyor gibiydi. Kızın arkası dönüktü. Yaklaşıp seslenmek istedi ancak tam o sırada kız ayağa kalktı ve Alhsoma doğru bir tekme savurdu. Alhsom son anda geri çekilmeyi başarmıştı.

”Hey, sakin ol! ” dedi. ”Birine arkadan yaklaşmak kaba bir harekettir bilmiyor musun? ”

”Özür dilerim, sadece kendo kulübü hakkında konuşmak için gelmiştim. ” Bir süre duraksayıp devam etti. ”Beni buraya Gille yolladı. ” ”Gille mi? Onu nereden tanıyorsun ki? ” kız şaşırmış gibi duruyordu.

”Sıra arkadaşıyım. Beni tanımaman normal, bu sene transfer öğrenci olarak geldim. Şey, o dedi ki kendo kulübü açılması için uğraşıyormuşsun. Kabul edersen ben de katılmak isterim. ” ”Vay, bu harika! Seninle beraber 6 kişi oluyoruz, bu da kulübü açacak yeterli kişi sayısına ulaştık demek oluyor. Öğrenci kartını uzat, ben işlemleri hallederim. ”

Alhsom kartı uzattı, o da eline alıp incelemeye başladı. ”Alhsom Scheuer ha? Pardon, kendimi tanıtmayarak kabalık ettim. Ben Irina Volinsky, 2.sınıf öğrencisiyim. ”

”Memnun oldum. ” dedi Alhsom. Takiben ikisi de susunca garip bir ortam oluştu. Alhsom son vermek için gitmeye karar verdi. ”Görüşürüz o zaman. ”

”Görüşürüz. ”

Alhsom günün ve haftanın geri kalanını Gille ile geçirdi. Arada Misa da onlara katılıyordu. Diğer insanlarla ise fazla muhabbete girmemişti. Onlar onunla konuşmamıştı, o da onlarla konuşma gereği duymamıştı. Hafta bittiğinde müdür, okul çıkışı konuşma yapacağını açıkladı. Herkes dışarıda sıra olmuş bekliyordu, müdür mikrofonu aldı ve konuşmaya başladı:

”Değerli Tyronfield öğrencileri, an itibariyle 2052-2053 eğitim öğretim yılının ilk haftasını hayırlısıyla bitirmiş bulunmaktayız. Öncelikle konuşmama maalesef kötü bir haberle başlayacağım: Güvenlik eksikliği nedeniyle bir süre erkek öğrenci yurdunu kapatmak zorunda kaldık. Bu yüzden bu yıl yurda yeni öğrenci alamadık; 2. 3. ve 4. sınıf erkek yurtluları ise kız öğrenci yurdunun alt katına taşıdık. Merak etmeyin, bu geçici bir çözümdür. Zaten yakın zamanda memurlar tadilat amaçlı ziyaretimize gelecekler. İkinci haberim ise 4. Sınıfların katına haşere koruması amaçlı ilaçlama yapılacağıdır. Lütfen değerli eşyalarınızı sınıfta bırakmayın. İlginiz için teşekkürler, iyi tatiller. ”

Konuşmadan sonra herkes dağıldı. Yurtlular içeri girmek için sıra olmuşlardı fakat Misa, Alhsomun yanında bekliyordu.

”Saçmalığa bak. ” diye muhabbete girdi. ”Güvenlik sorunuymuş. Yeni mi gelmiş akıllarına? Bizi üst katlara attılar erkekleri yerleştireceğiz diye. ”

”İlginç bence de. Şu sıraya bak resmen izdiham. ” dedi Alhsom kalabalığı göstererek.

Misa somurtarak cevap verdi:

”Eh, yurtlular evlerine gitmek için heyecanlılar tabi. ”

”Sen niye gitmiyorsun peki? ”

Misa, bir süre duraksayıp cevap verdi. ”Çünkü gidecek bir yerim yok. ” Yurdun yanındaki bahçede altın rengi tüyleri olan bir köpekle onu gezdiren bir erkek öğrenciyi gösterdi. ”Ben de aynı onun gibiyim. ”

Alhsom bu cevap karşısında şoke oldu. Pot kırdığını fark ederek istemsizce geriye çekildi. Böyle anlardan nefret ediyordu işte. Kaçıp gitmek istedi, yine her şeyi batırmıştı! Belki de insanlarla konuşmamalıydı hiç. Fakat sessiz kaldıkça durumun daha da kötüye gittiğini fark etti, üstelik kaçma şansı da yoktu. Bu yüzden bir kere daha denemek istedi:

”Özür dilerim, ben… bilmiyordum. ”

Misa, Alhsomun gerildiğini fark etmiş olacak ki gülerek devam etti:

”Yok yok sorun değil. Senden bilmeni bekleyemezdim zaten. ”

Başarmış mıydı? Misa
ın gösterdiği çocuğa bir daha baktı. Uzun boyu, yapılı bir vücudu ve özensizce kısaltılmış sarı saçları vardı. Yanında da turuncu ve siyah tonlarda kıllara sahip bir köpek duruyordu. Alhsomun bildiği kadarıyla bu bir Alman çoban köpeği olmalıydı. ”Şey, kim bu gösterdiğin kişi? ” diye sordu.

”Sana bahsettiğim şu dövüş sanatları kulübü başkanı: Rodney Duncan. ”

”Kızların onunla ilgili düşünceleri hakkında söylediklerin şimdi mantıklı geliyor. ” Kısa süreli bir sessizlikten sonra devam etti:

”Neyse görüşürüz o zaman. Gideyim ben, belki Gillee yetişirim. ”

”Görüşürüz. Belki de ileride… birbirimiz hakkında daha fazla şey öğreniriz ha? ” diye yanıtladı Misa ve tekrardan gülümsedi. Fakat bu seferki öncekinden farklıydı. Sanki bir çocuğun gülümsemesiydi. İçteki bir kırgınlığın çevresine zarar vermek istemezcesine, nazikçe dışarı çıkması gibiydi. Alhsom hızla uzaklaşıp çıkışa ilerledi. Gözleri Gillei aradı, biraz bakındıktan sonra sokağın aşağısında, yanında bir kızla birlikte yürüdüğünü gördü. Evet Irinaydı bu. Eve yalnız dönmek zorundaydı anlaşılan. Yürümeye başladı fakat bu sefer kulaklıklarını takmadı, onun yerine, yol boyunca, anılarının belirsizleşmeye başladığı zamanlardan itibaren tüm yaşadıklarını üstünkörü düşündü. Belki de hala daha bir annesi olduğu için şanslıydı. Annesinin evden çıkmadan önce ona akşam eve gelmeyeceğini, dolaptaki yemeği ısıtmasını söylediğini hatırlayınca vazgeçti. Keremle birlikte olacaktı tabi ki! Keremi niye hiç sevmediğini de bilmiyordu aslında. Sadece annesinin değil başkalarının da gözünde herkesin yardımına koşan, başarılı, harika bir insandı o ama bir şey vardı işte. Diğerlerinin görmediği, anlamadığı bir şey. Alhsom biliyordu, bu adamın içinde bir şeytan yatıyordu ama annesini de suçlayamıyordu. Annesinin babasının ölümünü kabullenmesi ondan bile zor olmuştu. Travmayı yeni atlatmışken kendisini Keremin kollarına bırakmak belki de tek çözümmüş gibi gelmişti ona. Tam 5 yıl boyunca eşinin ölmediğine, geri geleceğine gerçekten inanarak bekledi. Öyle ki Alhsomu bile buna inandırmıştı. Alhsom her doğum gününde babasının Mısırdan aldığı hediyelerle geleceği anı beklemiş ve hayal kırıklığına uğramıştı. Hatta belki gece gelir diye uyumak bile istemiyor, annesiyle kavga ediyordu. Eski inatçı benliğini hatırlayınca gülümsemekten kendini alamadı. Anneanne ve dedesi hem ona hem annesine gerçeği anlatmak için her şeyi denemiş, psikolog yardımı bile almışlardı. Tuhaf olan küçük Alhsom durumu annesinden daha önce kabullenmişti ancak hala içinde istemsiz bir umut vardı. Hala her doğum gününde ortaya çıkan o rahatsız edici his… Babası hiçbir zaman gelmeyecekti, bunu biliyordu ama bu his asla geçmemişti. Annesini belki de bu yüzden asla affedemeyecekti. Bunları düşünürken sonunda eve vardı.

Bu hafta sonu da okuldan önceki günlerinden farksızdı. Zamanını bilgisayar başında ve Andy ile konuşarak geçirdi. Tabii okullar açıldığı için eskisi kadar vakitleri olmamıştı. Ona okuldan ve üstü kapalı olarak tanıştığı insanlardan bahsetti. Andy de ona kendi haftasını anlattı, ”Her şey bıraktığın gibi. ” demişti. Çok geçmeden yeniden pazartesi günü geldi. Bu hafta kulüp çalışmalarının başlayacağı haftaydı. Kendo kulüpleri; bir hafta salı perşembe, diğer hafta sadece salı günü çalışma olacak şekilde ayarlanmıştı. Irina
ın söylediğine göre bunun sebebi diğer kulüplerle salonu paylaşmaları gerekmesiymiş. Salı günü okuldan sonra kulübe kaldığında, Alhsom, Irina
ın korkunç tarafıyla yüzleşti. Hocaları, dövüş sanatları kulübü hocasıyla ortaktı ve kendo hakkında pek bilgiye sahip değildi. Bu yüzden bütün yetki Irina
ın elindeydi. Daha ilk günden onları zorlamış ve hiçbir antrenmanı kaçırmamaları için tembihlemişti, yoksa kulüp kapanırdı. Ayrıca malzemeler henüz eksikti bu nedenle Alhsoma boyuna göre büyük bir kılıç kalmıştı. Herkes kendi boyuna uygun olanları kapmış, Alhsom onlara yetişememişti. Irina ona şimdilik bununla idare etmesini, en geç haftaya kadar malzemelerin tamamlanacağını söyledi ancak bu durum Alhsoma Irina
ın düşündüğü kadar sorun yaratmamıştı. Bunu gören Irina Alhsomla konuşmak istedi: ”Hey, diğer çaylaklara ve kılıç boyuna bakacak olursak oldukça iyisin. Önceki okulunda başarılı mıydın bu konuda? Yalnız, böyle diyorum diye sakın şımarayım deme. Hala çok eksiğin var. Gille, önceden tecrüben olduğunu söylemişti fakat belli ki yazın hiç çalışmamışsın. ”

Alhsom gülerek karşılık verdi:

”Evet haklısın, yazın hiç çalışmadım. Kendo kulübüne ilk başladığımda en kısa ve zayıf çocuk bendim. Vücudum ancak spordan sonra gelişebildi. Biraz da umursamaz bir senseimiz vardı, hiçbir zaman eksik malzemelerimizi tamamlamakla uğraşmadı. Kılıcım 3 ve 4. sınıftakilerin kullandığıyla aynıydı. Bu yüzden çok zorlanmıştım ve hep bu sporda kötü olduğumu düşünmüştüm. Ama artık başlamıştım bir kere, o kadar emekten sonra ayrılmanın anlamsız olduğunu düşünmüştüm. Hayatım boyunca yaptığım her sporu başarısız olduğumu düşünüp bırakmıştım, aynısını buna da uygulamak istememiştim. Bu yıl okul değiştirince bahaneyle yeni bir kulübe katılayım dedim ama gördüğün üzere… (elindeki kılıcı gösterdi) Belki de bu kaderdir. ”

”Kadere inanmam ama azmini takdir ettim. Bu kılıçla devam edeceksin o zaman. Ayrıca bu sefer çalışmaya ara vermek yok! ”

Alhsom da öyle olmasını umuyordu. Kulüp bittikten sonra eşyalarını toplayıp gitmeye hazırlanırken Gille ile karşılaştı, birbirlerini selamladıktan sonra yollarına devam ettiler. Okuldan çıkarken arkasına bakan Alhsom, Gillein yine Irina ile birlikte olduğunu gördü. İlginç olan Irina gülüyordu, Alhsom onu ilk defa gülerken görmüştü. Bu ikisi gerçekten yakın olmalılar, diye düşündü. Bir yandan da eve tekrardan yalnız gitmek istemediği için telefonunu hazırlıyordu. Andy ile bu konu hakkında haftalar önce konuşmuşlardı. Andy
in sayesinde bir uygulamanın beta sürümüne kayıt olmuşlardı. Bu uygulama sayesinde konuştuğunuz kişinin hologramı çevresindeki bazı şeylerle beraber yanınızda beliriyordu. Öyle ki Concord Cityde bu teknoloji yaygınlaşmaya başlamış, insanlar sokakta hologramlar görmeye alışmıştı. Andy de şu anda okuldan çıkmış olmalıydı, yani bu eski günlerdeki gibi eve birlikte gidebilecekleri anlamına geliyordu. Telefonu cebine, kamerası dışarı bakacak biçimde yerleştirdi, ardından Andyyi aradı:

”Hey Andy nasılsın? ”

”Vay, sonunda bu teknolojiyi denemek aklına geldi demek! İyiyim, sen nasılsın? ”

”Ben de iyiyim. ”gözlerini kısarak Andyye baktı. ”Yine yağmur mu yağıyor orada? ”

Andy güldü: ”Oradan belli oluyor mu? Bildiğin gibi işte. Sizin sokak da çok boş duruyor, şarj istasyonundan başka bir şey yok mu orada? ”

”Market var, bak. ” dedi telefonu yaklaştırarak. ”Aslında buraya gelmeden önce çok sıkılacağımı düşünmüştüm, gördüğün üzere, burada yapacak pek bir şey yok ama öyle olmadı. Gille ile, Misa ile, kendo kulübündeki diğer insanlar ile tanışmak bana farklı bir his verdi. Concord Cityde hiç böyle olmamıştı. Sorun orada mıydı yoksa burada mı yoksa ben mi değiştim bilmiyorum ama şu anda eskisinden farklı hissediyorum. Concord Cityde tek arkadaşım diyebileceğim kişi sendin, gerçekten, diğerlerine hep geçici gözüyle bakmıştım. Orada beni yalnız bırakmadığın için çok teşekkürler. ”

”Vay, hep böyle ciddi konuşurdun ama ilk defa bu kadar duygusallaştığını gördüm. Ben de sevindim cidden sosyalleşmene. Belki de buna sebep olan saydığın etkenlerin hepsidir. Sana en başından söylemiştim New Tyroya gitmen o kadar da kötü bir şey değil diye… Hey bu ses de ne? ” Alhsomun yanından geçtiği Alakraqir tapınağından gelen bilmedikleri bir dildeki sesler konuşmalarını bölmüştü.

Alhsom alışkın gibiydi, hiç şaşırmadan cevapladı:

”Alakraqir dinine inananların ibadet çağrısı bu. Günde 3 defa yapıyorlar bu çağrıyı: sabah, öğle, akşam. Burada sayıları gerçekten fazlaymış, buraya gelene kadar ben de bilmiyordum bu geleneği. ”

”Ne söylüyorlar peki? ”

”Bilmem, antik bir dilde sanırım. Zaten onların da çok bildiklerini sanmıyorum. Pek giden de yok, baksana. ”

”Ama bu hiç mantıklı değil. İnsanlar rahatsız olmuyor mu? ”

”Şikayet edenler olmuş Sabahın köründe sizin çağrınızı duymak zorunda değiliz! diye fakat bu ses sistemlerinin daha da güçlendirilmesiyle sonuçlanmış. ” Ardından gülerek ekledi: ”Bu bilgileri annemden öğrendim, o da beni bu adamlara bulaşmamam için uyarmıştı. ”

”Gerçekten saçmaymış. Concord Cityde böyle bir şey yokken niye burada böyle bir uygulamaya gidilmiş ki? ”

”Sana daha önce de anlatmıştım: devlet dediğin şey, şekil değiştiren bir şeytan. Adalet, özgürlük, eşitlik… hiçbiri onlar için hiçbir şey ifade etmiyor. New Tyroda Alakraqir inananları çoğunlukta olduğu için tanrı Metusha
ın adını kullanarak ve böyle uygulamalar yaparak nüfuz elde ediyorlar. Şu anda da olduğu gibi din daima insanların elinde bir propaganda aracı olmuştur. ”

”Oh, yine başladık. Tamam, haklısın. ”

Andy geçiştirmek istemiş gibiydi. Yine de Alhsom umursamadı ve konuyu kapattı. Bir süre daha havadan sudan konuştuktan sonra ikisi de evlerine vardılar ve sohbetleri sona erdi.

点击屏幕以使用高级工具 提示:您可以使用左右键盘键在章节之间浏览。

You'll Also Like